CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısında; “Şimdi önümüze bir tezkere gelecek. Elbette ki terörle mücadele konusunda verilecek her yetkiye biz evet deriz. Ama anlamadığım bir şey var… Tezkerede Cumhurbaşkanı isterse yabancı silahlı kuvvetleri Türkiye‘ye davet edecek. Birinci sorum Bahçeli’ye. Partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereye evet diyeceğini söylüyorsun. Sana bir soru, yabancı asker postallarının Türkiye Cumhuriyeti topraklarını çiğnemesine evet diyor musun, demiyor musun? Bu kadar açık. Milliyetçiyim diyorsun. Bu kardeşiniz de milliyetçi, altı okumuzdan birisi de milliyetçilik. Asla ve asla yabancı bir askerin Türkiye’ye gelmesini istemiyorum. Bahçeli’ye ikinci sorum, bu yabancı askerler kimler?… Bir tek yabancı asker istemeden, şimdi beyler diyorlar ki yabancı askerleri Türkiye’ye davet edeceğiz, terör ile mücadele için. Kim bu yabancı askerler? Ben ve bütün CHP’liler, artı bütün vatanseverler, ülkesinin ve bayrağını sevenler bir tek yabancı askerin Türk topraklarına postallarının değmesini asla istemiyorum. Bana soruyorlar, tezkereye niye hayır diyeceksin? Yabancı asker istiyorsan evet de. Hayır, milliyetçiyim diyorsan, sen de hayır diyeceksin” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün TBMM’de; grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta asker bulundurma süresini 2 yıl daha uzatan tezkereye, “Yabancı askerlerin Türkiye’de bulunabilmesinin önünün açıldığı” gerekçesiyle TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada “Hayır” diyeceklerini açıkladı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“10 EKİM’İN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ: Ülkelerin tarihlerinde acı ve sevinçli günler vardır. Bizim tarihimizde, özellikle Cumhuriyet tarihimizde; terörden büyük acılar çektiğimiz olaylar vardır. Terörün bir insanlık suçu olduğunu hayatımın her evresinde, gittiğim her yerde anlatmaya çalıştım. Kimden gelirse gelsin. Terör bir insanlık suçudur. Teröre karşı durmak da vicdanı olan herkesin görevidir. 10 Ekim Gar Katliamının sekizinci yılı. Tarihimizde ilk kez bir terör eylemi dolayısıyla 103 vatandaşımız hayatını kaybetti. Yaşlısı, genci, kadını ve erkeği. 103 kişi hayatını kaybetti. Dolayısıyla bizim, hem bu olayın takipçisi olmak hem de buna benzer olayların bir daha bu coğrafyada olmaması için çaba harcamak görevimizdir. İnsanı olarak da görevimizdir. Bunları yapmak zorundayız.
GEZİ HÜKÜMLÜLERİNE DİKKAT ÇEKTİ: Geçen hafta; Can Atalay, Osman Kavala ve Tayfun Kahraman’ı Silivri’de ziyaret ettim. Ayrıca Çiğdem Mater ve Mine Özerden’i Bakırköy Cezaevi’nde ziyaret ettim. Devleti devlet yapan o devletin temel kurumlarıdır. Devletin temel kurumları üç ayak üzerine inşa edilir. Yasama, yargı ve yürütme. Çağdaş demokrasilerde buna bir dördüncü ayak daha eklenmiştir, o da medya. Medya aynı zamanda yasama, yargı ve yürütmenin aldığı kararları halk adına denetleyen bir kurumdur. Medya bu işlevini kaybettiği zaman yasama, yargı ve yürütmeyi bir şekli ile sağlıklı denetleyen organ kalmamış olur. Yasama, yargı ve yürütmenin bir elde toplanması yani yürütme organının yasama organı ve yargı organı üzerinde dominant etkili olması, alacağınız kararlar bana soracaksınız noktasına gelmesi, adaletin tecelli etmesinde büyük sorunların yaşanmasına yol açar… Az önce isimlerini saydığım, şu anda hapishanede bulunan insanlar aslında haksız yere hapiste tutuluyorlar. En dramatik olanı da Çiğdem Mater’in durumu. Hakkında dava açıldığını duyunca yurt dışından geliyor. Dava açıldı, herhangi bir sorun yok. Geleceğim, savunmamı yapacağım, herhangi bir suçum yok diye. Geldiğinde kaçar şüphesiyle tutuklanıp hapse konuluyor. Adaletsizliği bundan daha iyi anlatan başka bir olay olamaz. Pek çok sorunla karşı karşıyayız. Adaletin çürüdüğünü, yasama organının yani bugünkü parlamentonun bu çürümeye bu anlamda katkı verdiğini, yürütme organının ise bu sürümde ana aktör olduğunu hepimiz biliyoruz.
Toplumun canını yakan bir sorun var, ekonomi. Alışveriş yaptığınızda canınızın yandığını görürsünüz… Öyle bir noktaya geldi ki ekonomi artık dikiş tutmuyor… Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, borç para buldu diye sevinen bir ülke haline geldi. Borç para buldu diye. Gidiyorsunuz Katar’a, Körfez ülkelerine, İngiltere’ye, ABD’ye. Borç para bulabilir miyim diye. Gelmiyor. Vermiyorlar. İstikrar yok diyorlar sizde. Borç para bulamıyorlar, bulduklarında ise seviyorlar. Türkiye’nin geldiği nokta bu açıdan ibret verici. Belki şu olabilir, zaman zaman sevinir iktidar kanadı. Bütün dünyada fiyatlar artıyor, bizde de artıyor diye. Mesela dünyada gıda fiyatları yüzde 10,7 düştü ama Türkiye’de gıda fiyatlarında yüzde 70,7 gıda fiyatlarında artış var. Dünyanın gidişiyle ters noktadayız. Şeker pancarı fiyatları açıklandı. 2022’de tonu 1450 liraydı. Yüzde 27 zam yaptılar, 1855 liraya çıktı. Karşılanmıyor. Bu süre içinde enflasyon yüzde 61,5 oldu. Mazot 4 ayda yüzde 100 zamlandı. Gübrenin fiyatı yüzde 200 zamlandı. Pancar üreticisine ise sadece yüzde 27 verdiler. Baktığınızda pancarı ekmeyin, şekeri nasıl olsa dışarıdan alıyoruz. Türkiye 34 yıl sonra yurt dışından şeker ithal eden ülke konumuna geldi. Böyle giderse artık her şeyi dışarıdan alacağız.
Pamuk… Pamuğun üretim maliyeti kilo başına 25 liranın üzerinde, öyle diyor üreticiler. Verilen fiyat 20 lira. Pamuk ekmeyin diyorlar, dışarıdan getireceğiz. Buna benzer pek çok garip uygulama ile karşı karşıya kalıyoruz. Yani çiftçinin üretmediği, her şeyin dışarıdan geldiği ve dışarıdan ithal edildiği ülke haline geleceğiz. Ama para yok. Para için de şimdilik dilenmeye iktidar kanadı devam ediyor.
EMEKLİYİ DE AYRIMCILIĞA TABİ TUTTULAR: 21 yıldır barınma sorununu çözemediler. Oysa bir yıl içinde yurt sorununu çözmek mümkün. Geçen yıl bir öğrencisinin İstanbul için veriyorum rakamları aylık masrafı 5 bin 357 lirayken, yüzde 134 artış oldu, şimdi 5 bin 357 liradan 12 bin 535 liraya yükselmiş durumda. Hangi aile bunu karşılayacak? Üniversiteye giden evladını aileler nasıl destekleyecek? Market ve yemek için de ortalama gider geçen yıl 550 lirayken, bu yıl 2 bin 300 liraya çıkmış vaziyette.
Doğal olarak üniversitede kantinlere de zam geldi. İktidar destek vermiyor. Gelen zammı öğrenciler protesto ediyorlar. Vay sen misin protesto eden? Onlar da bir şekliyle polis kardeşlerimizle yüz yüze geliyorlar.
Emekliler için artık bir şey söylemeyeceğim. Çünkü emekliler için söylediğimi hiçbir siyasi partinin genel başkanı söylememiştir. Ta en baştan beri Ramazan ve Kurban bayramlarında birer maaş alsınlar diye verdiğim mücadele sonunda bir noktaya geldi… Emekliye sonunda dediler ki 5 bin lira ikramiye vereceğiz. Ama çalışan emekliye vermeyeceğiz ve böylece ilk kez bizim tarihimizde emekliler de ayrımcılığa tabi tutuldu. Çalışan ve çalışmayan emekli.
AYDAN VAZGEÇTİK, MARKETE BİLE GİDEMİYORUZ: Şu soruyu sormuyorlar, emekli niye ve hangi gerekçe ile çalışıyor? Yeteri kadar aylık vermiyorsun, bu adam perişan vaziyette. Nasıl olacak? Geçinemiyor. Çalışacak, ikramiye vereceğim. Çalışanı cezalandıran bir modeli inşa ettiler şimdi. Bu da bizim Cumhuriyet tarihinde bir ilktir. 5 bin lirayı böyle çok büyük para olarak da kimse görmesin. Ona da baktım. 5 bin lira ile ancak 500 tane simit alıyorsunuz. O kadar yani… 330 tane çay parası. İşin özeti, diyorlardı ki 2023’te aya gideceğiz. Öyle bir noktaya geldi ki aydan filan vazgeçtik, artık markete bile gidemiyoruz. Geldiğimiz nokta budur.
HİÇBİR HAKLI DAVA SİVİLLERİN ÖLDÜRÜLMESİNE HAKLILIK KAZANDIRMAZ: Bugün dünyada 138 devlet Filistin’i bir devlet olarak kabul ediyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’de de gözlemci devlet olarak görevini bir şekli ile yerine getiriyor. Gazze ise İsrail çekildikten sonra Hamas’ın kontrolüne girdi. Hak aramak ayrı bir şeydir. Gazze’de 2-2,5 milyon Filistinli yaşar. Çok zor koşullarda yaşıyorlar. Açlık var, sefalet var, gıda dışarıdan geliyor, yoksa aç kalacaklar. Bir sürü sorunları var. Dünyanın büyük kesimi bu sorunlara ilgisiz kaldı, onun da altını özenle çizmek isterim. Filistin halkının haklı davasını savunmak elbette ki her demokratik ülkenin hakkıdır. 1970’lerde yanlış hatırlamıyorsam devrimci gençler de Filistin Kurtuluş Örgütü’ne destek vermek için gittiler ve Filistin’de mücadele ettiler. Onların mezarlarının Filistin’de olduğunu hiç unutmadık. Onlar da saygı ile anmak isteriz. Ama hiçbir haklı dava sivillerin öldürülmesine haklılık kazandırmaz. Sivillerin, kadıların, çocukların, yaşlıların öldürülmesi asla ve asla doğru değildir. Sizin haklı davanızın üzerine gölge düşürür. Özellikle uluslararası kuruluşların bu konuda, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bu sorunun çözülmesi için çaba harcaması gerekir. Eğer bir sorun çözümsüzse genelde, Filistin- İsrail örneği verilir. Artık bu sorunun 21. yüzyılın dünyasında çözülmesi gerekiyor. Olayların büyümeden, siviller öldürülmeden, çocuklar öldürülmeden bu davanın bir şekliyle sonlanması gerekiyor.
NEDEN TÜRKİYE, BU POZİSYONA GELDİ? Devlet olarak biz öteden beri bütün komşularımız ile iyi ilişkiler kurardık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği temel nokta da budur. Bütün komşularla iyi ilişkiler kurun, iç işlerine sakın karışmayın diye… Yine onun sözleri ile ifade edeyim: ‘Arap ülkeleri ile tarihi, sosyal, kültürel ilişkilerimizi geliştirin.’ Bugüne kadar hep geliştirmeye çalıştık, AK Parti iktidarına kadar. ‘Fakat aralarındaki anlaşmazlıklara karışmayın’ der. ‘Onların iç işlerine müdahale etmeyin’ der. Biz gittik; başta Mısır, sonra Suriye. Kavgalar ettik. Şimdi yalvarıyoruz, ‘barışın’ diye. Neden Türkiye, bu pozisyona geldi?
YABANCI BİR ASKERİN TÜRKİYE’YE GELMESİNİ İSTEMİYORUM: Önümüzde bir tezkere var. ‘Terörle mücadele edeceğiz’ diyorlar. Hiçbir zaman terörle mücadelenin karşısında olmadık, tam tersine ‘terör nereden, kimden gelirse gelsin her türlü mücadeleyi yapın’ dedik. Bu kadar açık. Sınır ötesi operasyon, zaten uluslararası hukuk bana o yetkiyi veriyor. Terör varsa giderim ve vururum. Bitti, o kadar. Şimdi önümüze bir tezkere gelecek. Elbette ki terörle mücadele konusunda verilecek her yetkiye biz evet deriz. Ama anlamadığım bir şey var. ‘Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması’ diyor. Tezkerede Cumhurbaşkanı isterse yabancı silahlı kuvvetleri Türkiye’ye davet edecek. Birinci sorum Bahçeli’ye. Partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereye evet diyeceğini söylüyorsun. Sana bir soru, yabancı asker postallarının Türkiye Cumhuriyeti topraklarını çiğnemesine evet diyor musun, demiyor musun? Bu kadar açık. ‘Milliyetçiyim’ diyorsun. Bu kardeşiniz de milliyetçi, altı okumuzdan birisi de milliyetçilik. Asla ve asla yabancı bir askerin Türkiye’ye gelmesini istemiyorum. Bahçeli’ye ikinci sorum, bu yabancı askerler kimler? ABD’liler mi, Ruslar mı, Japonlar mı, Yunanlar mı? Hangi askeri terörle mücadele için Türkiye’ye davet edeceksiniz. Bu ülkede terörle mücadeleyi Türk Silahlı Kuvvetleri, polislerimiz verdi. Binlerce şehidimiz var. Bir tane yabancı asker bile gelmedi. Şimdi beyler; ‘terörle mücadele edeceğiz, yabancı askerleri davet edeceğiz.’ Kim bu yabancı askerler?
Öyle bir noktaya geldik ki. Helikopterimiz düşürülür, yabancılardan duyarız. Akdeniz’de gemimiz basılır, yabancılardan duyarız. Karadeniz’de gemimiz basılır, yabancılardan duyarız. SİHA’mız düşürülür, onu da yabancılardan duyarız. Türkiye Cumhuriyeti Devlet hiçbir zaman böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştı. Onlar önce açıklıyorlar, biz duyuyoruz. Sonra bunlar utangaç cevaplar veriyorlar. Efendim bilmem ne oldu da şöyle oldu da, böyle oldu da. Ne demek yahu. Ne demek bu? Gemin basılacak gıkın bile çıkmayacak. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu duruma hiç düşmemişti. Şimdi terör dolayısıyla tarihimize baktığımızda binlerce şehit vermişiz. Suriye, Irak, Libya’da vermişiz. Kendi ülkemizde dersimiz. Bir tek yabancı asker istemeden, şimdi beyler diyorlar ki yabancı askerleri Türkiye’ye davet edeceğiz, terör ile mücadele için. Kim bu yabancı askerler? Ben ve bütün CHP’liler, artı bütün vatanseverler, ülkesinin ve bayrağını sevenler bir tek yabancı askerin Türk topraklarına postalların değmesini asla istemiyorum. Bana soruyorlar, tezkereye niye hayır diyeceksin? Yabancı asker istiyorsan evet de. Hayır, milliyetçiyim diyorsan, sen de hayır diyeceksin…
Suriye’de askerlerimiz şehit edildi, değil mi? Vuran Rusya’ydı değil mi? Rusya’nın özür dilemesi lazım, değil mi?.. Erdoğan soluğu Putin’in kapısında aldı. Kapıda bekletiyorlar sizi. Şimdi bunlar bizim milliyetçiliğimizi sorguluyorlar. Milliyetçiliği arıyorsan, Kıbrıs’ın beş parmak dağlarına bakarsın.
YAP, İŞLET, SAHİP OL MODELİ: Akkuyu Nükleer Santrali. Kimin malı? Rusların. Hangi topraklarda yapılıyor, bizim topraklarda. Limanı verdik mi, limanı verdik. Yöneticisi ne diyor, CEO’su ve yönetim kurulu başkanı şunu açıklıyor: ‘Biz başka bir devletin topraklarında, (yani Türkiye’de) bu santrali kendimiz için inşa ediyoruz. Bun nükleer santral Rusya’ya aittir. Bu başka bir ülkenin topraklarında bulunan kendi santralimizdir.’ Limana geleyim, onu da yine bir Rus yönetici şöyle açıklıyor: ‘Burası bizim limanımız. (Mersin’de Türkiye Cumhuriyeti devletine ait olan yerde, bizim limanımız diyor.) Burası tam organize gümrük bölgesi. Kargoların gümrük işlemleri burada yapılıyor. Buraya sadece Rusya Federasyonu’ndan değil dünyanın farklı ülkelerinden de gemiler alıyoruz.’ Yap, işlet, sahip ol modeli. Yapıyor, işletiyor, burası bana aittir diyor. Garanti vermişiz bir de. Elektriği 12,35 dolar centten alacağız diye. Bu 15,83’e kadar da çıkabilir diyor. Şimdi bunlara sormak isterim, Bahçeli’ye de sormak isterim. Bu mudur milliyetçilik ya? Bu mudur milliyetçilik? Kendi toprağını götürüyorsun, başka bir ülkeye veriyorsun, limanını da başka ülkeye veriyorsun. O belli bir bölgeye bir tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı dahi giremiyor. Bu mudur milliyetçilik, batsın sizin milliyetçilik anlayışınız. Siz milliyetçi falan değilsiniz.
PARLAMENTOYU HARAMINIZA ORTAK ETTİNİZ: Erdoğan ve Bahçeli’ye 3 soru soracağım. Bir, ‘Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yöneticileri yolsuzluk yaptığında haklarında soruşturma ve kovuşturma açılmayacaktır’ diye kanun teklifi gelirken, bu kanun teklifinden sizin haberiniz var mı? Birinci sorumuz bu. Siz buna evet dediniz mi? Başlangıçta, teklif edilirken.
İkinci sorum… Dünyanın hangi parlamentosunda ister Papua Yeni Gine, ister Somali, ister Filistin, ister İsrail… Dünyanın hangi parlamentosunda; ‘yolsuzluklar hakkında araştırma ve kovuşturma yapılamaz’ diye bir kanun çıkmıştır?
Üçüncü sorum… İlkokula giden bir çocuğa sorun, deyin ki ‘Herhangi bir parlamentoda milletvekilleri bir kamu kurumunda; ‘yolsuzluk yapanlar hakkında araştırma ve kovuşturma yapılamaz’ diye bir kanun çıkarsa buna siz evet mi, hayır mı dersiniz?’ Adım gibi eminim hayır diyecektir, ‘böyle bir rezalet olmaz’ diyecektir. İlkokul öğrencisinin bile kabul etmediği bir olayı siz hangi gerekçe ile kabul ettiniz? Hangi TMSF’deki yolsuzlukların üstünü örtmek için kanun çıkardınız. O nedenle onların olduğu bir Meclis, yolsuzluklara evet diyen bir meclise Gazi Meclis denmez. O bizim tarihimizdeki bizim Milli Kurtuluş Savaşı’nı veren kişilerin olduğu Gazi Meclis’tir. O Meclisin tarihine baktığınızda hiçbir yolsuzluk olayı konusunda suskun kalmamıştır. Kendi baklanlarını da Yüce Divana göndermiştir. Bunlar bir taraftan derler ki ‘Kul hakkı yemek en büyük günahtır.’ Öbür taraftan malı götürenlere, ‘siz malı istediğiniz kadar götürün, hiçbir şey olmayacak, kanun çıkardık.’
Ben ülkesini seven bir kişi olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı’na bir mektup yazdım. Dedim ki ‘Meclis’ten böyle bir kanun çıktı. Biz bu kanunun Anayasa Mahkemesi’ne getirdik. Parlamentonun itibarını korumak için lütfen acele edin ve bu kanunu iptal edin. Aksi halde parlamento çok ağır bir töhmet altında kalır’ dedim. Benim gösterdiğim duyarlılığı Bahçeli, Erdoğan gösterdi mi? Kul hakkı yemem diyorlar, yemediğiniz haram kalmadı. Parlamentoyu bile kendi haramınıza ortak ettiniz. Yolsuzluklarınıza ortak ettiniz. Diyorlar ki, ‘Susun.’ Ben konuşmayacağım da kim konuşacak.
KİM YABANCI ASKER?: Sorularımız cevabını bekliyorum. Erdoğan senden de Bahçeli senden de bekliyorum. Yabancı asker kim, onu da istiyorum. Kim yabancı asker? Kendi silahlı kuvvetlerine, emniyet güçlerine güvenmeyen bir parlamento olur mu? Terörle mücadele konusunda yabancı asker gelecekmiş? Kim bu yabancı asker? Bakalım ne cevap verecekler?”